19 Temmuz 2017 Çarşamba

Özel gün manifestosu!

Anneler gününde yazıp paylaşmayı unuttuğum kelimelerimi geçte olsa huzurlarınıza arz ediyorum:):) ve huzurunuzda blogumu artık ihmal etmeyeceğime, yazdıklarımı paylaşmayı unutmayacağıma dair söz veriyorum:)

*****

Samimi ve içten olanın güne, saate bağlılığı veya ihtiyacı yoktur!

Bu yüzden günlük hatırlayıcı, kutlayıcı olmaktan hep nefret ettim. Sadece şahsi günlerden bahsetmiyorum, 29 Ekimde, 30 Ağustos'ta profillerini Türk bayraklarıyla süsleyip, ülkesi için başka hiçbir şey yapmamakta buna dahil..Önemli / Ünlü kişileri ölüm yada doğum günlerinde anıp, düşüncelerinin arkasında durmamakta.

Birine sevginizi göstermek, ona ne kadar değer verdiğinizi anlatmak için koca bir hayat var önümüzde, özel bahaneler sadece EK BİR SEBEP olabilir, "TEK" kullandığınız fırsat değil!! Hele ki bu kişi anneniz ise..

Bir can'ın bedeninize düştüğü andan itibaren hayatınızın boyutu, ruhunuzun boyutu bambaşka yerlere ulaşıyor, bu mucizeyi yaşadığım için sonsuz şükrediyorum! Hamilelik sürecinden, doğuma, onu büyütüp "iyi bir birey" olarak var etmeye çalışırken yaşadıkları, fedakarlıkları, hataları, kırılmaları, büyütürken büyümeleri, her gün yeni bir şey öğrenmeleri...

Bir annenin bu süreçte yaşadıklarını anlatmaya ansiklopediler yetmez. İster çalışan olsun ister ev hanımı (ki bu konuda birbirini ezmeye çalışan kadınlarla ilgili söylemek istediğim çok şey var, oda başka bir yazının konusu olsun..) çok ama çok büyük bir sorumluluk ve özveri isteyen bir unvan ebeveyn olmak.

Anneler - Babalar günü gibi günlerde işin birde hassaslık boyutu var! Annenize / Babanıza sarılmış, romantik fotoğraflarınızı çarşaf çarşaf sergilerken annesini, babasını yada çocuğunu kaybetmiş ve o an o şansı olmayan insanları ( ki arkadaş listenizde de olabilir) düşünüyor musunuz! Yada hayatında o duyguyu hiç tadamayacak kişileri? Tamam sizin amacınız kimseyi incitmek değil elbet ama herkesin göreceği şeyler yaparken biraz daha "HASSAS"  olmaktan bahsediyorum ben.

Şimdi diyeceksiniz ki iyi hoş söylüyorsun da mutlu anlarımızı hiç mi paylaşmayalım.. Paylaşın ama kocaman süslü laflar yerine öyle bir not iliştirin ki altına okuyan kendini eksik değil sizin sevginizle tam hissetsin...

Gelelim hediye mevzuna...

Ben hediye almayı da hediye vermeyi de çok severim. İlla özel bir günü olması gerekmez, gördüğüm şey o an bana birini çağrıştırıyor ise, ihtiyacı olduğunu biliyor isem alır güzel güzel paketler veririm. Ve tabi ki özensiz, almış olmak için alınan hediyelerden de nefret ederim..

Mesela küçük büyük mutfak gereçleri, çarşaf takımları, tencereler, tavalar... Bir kişiye ait hediyeler değildir! Onlar yaşadığımız alanın ihtiyaçlarıdır. Karşınızdaki insana bu tarz hediye almak açık ve net senin bu evin duvarı, penceresinden farkın yok demektir! Senin için özenecek değilim çünkü o kadar değerli değilsin demektir.. Yani küçük olsun ama kişiye özel olsun hediyeleriniz...

***

Yani uzun lafın kısası çok sevin sahip olduklarınızı! Zamanında ve yanınızdayken kıymetini bilin ama kendi sahip olduklarınızın kıymetini bilirken başkalarınında canını yakmayın, içinde uhde bırakmayın..

Çünkü dünyaya yüklediğimiz kötülüklerden ancak sevgi ve hoş görüyle kurtulabiliriz.

Sevgilerimle
Ayrın,






15 Mart 2017 Çarşamba

Kadınların gücü adına..

Kadına yönelik iyi niyetlerin, nezaketin, günlük farkındalığın tavan yaptığı ama aslına bakarsanız çıkış noktası hayli trajik bir günü geride bırakalı bir hafta oldu... 

Kısaca hatırlatmak gerekirse;
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve oy birliğiyle kabul edildi. 

Bu kadar büyük bir acıdan doğan günün günümüz kapitalizmi sayesinde son derece anlamsızlaştırıldığı doğru...

Dünyayı kadınların daha güzel bir yer haline getirebileceğine gönülden inanıyorum! Ama kalbi güzel kadınların, sevmeyi bilen, kendine saygı duyan kadınların..

Bir canlıyı bedeninde büyütmek, dünyaya getirmek kadına verilmiş kutsal bir özellik evet erkekler kusura bakmasın :) ama sonrasında o bedeni büyütmek hem annenin hem babanın sorumluluğu.
Yaşadığımız coğrafyada kadınlara biçilen görevlerin başında bu sorumluluk. Çocukla ilgilenmek kadının görevi, bu konuda erkeğin yaptıkları ise eşine yardım olarak görülüyor. Ve eşine "yardım" eden erkek bununla övünüyor, başına altın taç bekliyor!

Kız yada erkek fark etmez, (cinsiyet ayrımı yaparak yetiştirmek zaten az önce söylediğim toplumsal algıdaki temel sorunumuz!) çocuklarımızı daha cesur, daha özgür, sorgulayan, öğrenmeye aşık , önce kendini seven ve sayan ama dünyayı paylaştığı tüm canlılara da sevgi ve saygı gösteren, yaşam alanlarını, doğayı koruyan, çevreye duyarlı, sorumluluk almayı ve paylaşmayı bilen "BİREY" ler olarak yetiştirsek dünyada neler değişir? Hayalini kurması bile güzel..

Bize dokunmadığı sürece yılanı görmezden geldiğimiz bir dönemde yaşıyoruz, sindiriliyor, korkutuluyoruz! Düşünce suç sayılıyor günümüzde. Daha acı ve ürkütücü bir şey olabilir mi? Bu yüzden giderek daha duyarsız hale geliyoruz.  Haksızlığa ses çıkardığımızda sana mı kaldı diye uyarılıyoruz.

Evet bize kaldı! 

Sorumluluk almayıp sadece kendi çıkarlarımızı düşünerek yaşadığımızda ülkenin, dünyanın aldığı hal gözümüzün önünde! Gerek sosyal çevrede, gerek iş hayatında yada siyasette gücü eline alan kendini ilah zannediyor! Astığım astık kestiğim kestik.. Kimse kimseyi eleştiremez.. 

Sıfır eleştiri sonsuz ego!


Bizim nesilden geçti demek yerine değiştirmek için çaba harcayalım, umudumuz olan çocukları da yetiştirmek madem daha çok annelerin elinde o zaman az önce saydığım özellikte yetiştirelim onları.
Bu zamana kadar böyle gelmiş düzeni değiştirmek onların elinde olsun. Hep şikayet ettiğimiz erkek egemen toplum olmaktan kadına saygı duymayı, değer vermeyi bilen erkekler çıkarsın bizi, koyun gibi çekilen yere giden toplum olmaktan çıkıp düşünen, fikirlerini özgürce söyleyen bireylere dönüşelim, dünyaya kulaklarını kapatanlardan sonsuz bir keşif merakıyla dolu çocuklar kurtarsın bizi!


Çocuk yetiştirmek çok kolay sanki bu dönemde dediğinizi duyar gibiyim, evet hiç kolay değil ve her zamankinden daha büyük emek vermek gerekiyor. O bambaşka bir yazının konusu. Hemde sayfalarca yazsan kesin doğrusu yada yanlışı budur denilemeyecek bir konu, bilinmeyeni çok olan bir denklem...

Umutla, sevgiyle..

Ayrın.





26 Ocak 2017 Perşembe

Eskiden kağıdı kalemi alır saatlerce yazardım. Şimdi devir değişti blog açacaksın derdin ne ise orada anlatacaksın dediler, peki dedim..
Dedim demesine de o eski hazzı alamadım klavyeye dokunarak oluşan dijital harflerden. Üç beş kelam ettim sonra uzun bir sessizlik.

Ha bugün ha yarın yazarım derken, hayattı, çocuktu, işti derken fırsat bulamadım/ bulmak işime gelmedi belki:)


Gel gelelim düşünmeden durmuyor da kafa, kelimeler her buldukları fırsatta fırlıyor bir yerlerden hadi söyle artık bizi diye...


***


Hayat dediğimiz süreç basit ve kısa aslında. Milyarlarca yıllık evrene göre yok sayılabilecek bir sürede doğuyor ve ölüyoruz! Özetle buyuz aslında koca evrende küçücük bir nokta...


Hani şu sosyal medyada izlediğimiz toplumsal deneyler var ya hangi ırka ait olduğunu öğrenince şoka giren insanların, sokaktaki bir çocuğa bile dış görünüşüne göre yardım ettiğimiz. İzlerken cık cık diyoruz ama hepimiz o denekleriz aslında! İnsanlık endeksimiz yoldan çıkmış durumda!!


Yeni moda kartvizit insanlarını pek sevemedim ben mesela. Hangi şirketin hangi pozisyonunda çalıştığımız, kriterleri neye ve kime göre seçildiğini bilmediğim üst sınıf çevreye ait olup olmadığımız ya da yakınlığımız, kazandığımız para, sahip olduğumuz mal mülk neden önemli ki "insan " ilişkilerimizde?


Doğduğumuzda hepimize bir isim verilmiş, birbirimize hitap etmek için bu yeterde artarken sonuna soyumuzun adını (hatta soyadımız mühimse adımızdan bile önce gelir) , kimin çocuğu, karısı / kocası, dostu olduğumuzla anılmak niye?


Şimdi herkes sakin olsun, derin bir nefes alsın! Ve yavaşça üzerindeki unvanları yere bıraksın.

En doğal ve katkısız halinizle geçin aynanın karşısına! Ne görüyorsunuz?
Beyninize, ruhunuza doldurduğunuz, sahip olduklarınızdan ne kadarı sizi vicdanlı, ahlaklı ve dürüst yapar? Bunlar değil midir iyi bir insan olmanın özellikleri?
İnsani değerlerinizi sıralayın dediğinizde arabalar, evler yada genel müdürlükler sıralamaya giremiyor bildiğim kadarıyla. 

Hayatınızın kaç günü gerçekten yaşadınız? Kaç gece yattığınızda hayattan zevk alarak geçirmiş olduğunuz bir günün hazzıyla daldınız uykuya? Kendiniz için, size gerçekten keyif verdiği için yaptığınız neler var? Ve bunları ne kadar sık yaptınız?


Dümdüz bir insanken ne kadar geniş çevreniz? Sizi yerin dibinden kaldıracak bir dost eline sahip misiniz? Yoksa size yaranmak için türlü dalkavuklukla peşinizden ayrılmayan bir soytarı ekibiniz mi var? Kullanım süresi sizden sağladığı çıkarlarına bağlı olan..


Çok soru sordum değil mi? Ama bir düşünün cevabını kimseyle paylaşmasanız da kendinize bir cevap anahtarı çıkarın bakın bakalım kaçla mezun olacaksınız hayattan? Sınıf tekrarı yok unutmayın bu dünyada sadece bir kere yaşama hakkımız var. Yazıyla da bir rakamla da 1 !!


Bence boş verin sosyal çevrenizin size dayattıklarını. Kendinizi en doğal halinizle sevin, sizi en doğal halinizle sevip bir kahveye fit olanlarla geçirin ömrünüzü.


Ve en önemlisi her gününüzü dolu dolu geçirin, yarın hiç olmayacak gibi!


Sevgilerimle

Ayrın,


3 Eylül 2015 Perşembe

Gelecek umutları karaya vurmuş bir dünyanın...

Gecenin karanlığını sana bırakıp ben evladımla güneşi karşıladığım için utandım!

Sen korkudan ağlarken ben oğluma en güzel oyuncakları alıp sıcacık yemekler yedirdiğim için utandım!

Annenle baban çaresizlikle evladını - canını kaybederken, ben oğluma sarılıp mışıl mışıl uyuduğum, onu öpe koklaya uyandırdığım için utandım!

Senin cansız bedenin sahile vurmuştu artık hayallerin, geleceğin yoktu. Ufacık bedenin buz gibi yatıyordun öyle oysa ben o sabah işe gelip akşama kadar oğlumu göremeyeceğim için üzgündüm... 

Utandım!

Senin alamadığın her nefes boğazımı yakıyor şimdi.. Yüzümü çeviremiyorum güneşe... Sana ait olmayan bir savaşta çocukluğun, gençliğin, oyunların hayallerini öldürdüler! Katil üç maymundan farksız olan herkes... 

Koskoca dünyayı paylaşamayacak kadar bencil ve doyumsuz artık insanlık. Egolar, çıkarlar için hiçe sayılıyor canlar .. Bize ait olmayan savaşlarda önce bizler ölüyoruz. Şehit denerek yüceltiliyor öldürmek!! Oysa hiçbir anne şehit olsun diye büyütmez oğlunu...

Yok etmek üzerine kurulu sistemin etkisiz elemanlarıyız hepimiz! Durduramıyoruz, vazgeçiremiyoruz.. 

Ne yapacağımızı bilmediğimiz, dünyayı yaşanacak bir yer haline getiremediğimiz sürece kurduğumuz bütün cümleler anlamsız.. 

Utanmaktan, üzülmekten başka acıyla konuşmaktan başka bir şey düşmüyor payımıza....

Daha kötüsü de ne biliyor musun çocuk..

Artık çabuk unutuyoruz, bugün senin, abinin, arkadaşlarının fotoğrafları dolu herkesin sayfasında ama üç gün sonra yeniden o plajlarda çekilen tatil fotoğrafları konacak. Sanki siz ölmemiş siniz gibi yaşamaya devam edeceğiz biz.

Sizinle birlikte daha da yok olan insanlığımızla her yeni gün biraz daha öleceğiz.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Çocukla tatil yapmayı başaran aile mutluluğu:))

Eskiden küçük bir çantaya atılan birkaç parça eşya ile kafamıza estiği an yola çıkıp rotamıza yolda karar verdiğimiz tatiller vardı!

Şimdikinden daha mı keyifliydi yerine göre evet yerine göre hayır... 

Anne - Baba olarak kazandığımız sıfatların hakkını sonuna kadar verebilmek için önceden hazırlanmış listeyle, nereye gidileceği, ne zaman gidileceği, neyle gidileceği soruları çook önceden cevaplandırılıp, küçücük bir beden için hazırlanan kocaman bir valizle çıkıyoruz yola:)

Çocuk dostu otel bulmanın derdine düşüyoruz nerede olsa kalırız faslını arkamızda bırakıp...

Tüm bu özenli ve sistemli planlara rağmen gözümüzün karalığından birşey kaybetmiş değiliz! Kerem'le ilk tatillerimizi ülke sınırları içinde başarıyla atlatınca gözümüzü karartıp bu yaz tatilinde atıyoruz kendimizi İspanya'ya:)

Ve başarıyoruz 1,5 yaşında ki oğlumuzla son derece keyifli bir tatil geçiriyoruz...


Gelelim çocukla tatilin sırlarına...

En önemli kural çocuğunuz olunca kendinizi ona hapsetmeyin, onunla hayata adapte olmayı tercih edin! Çünkü onun mutluluğu sizin mutlu olmanızdan geçiyor, dört duvar arasında çocuk büyütmeye çalışmak önce sizi sonra onu yorar ve mutsuzlaştırır. 

2. kural ön araştırma. Gideceğiniz bölgeyi önceden iyi araştırın, yemek imkanlarından konaklamaya hatta acil durumlar için ulaşılacak en yakın hastaneye bile bakın.
Konaklayacağınız yerin çocuk dostu konseptinde olması işinizi son derece kolaylaştıracak ve onun ihtiyaçlarını karşılarken size büyük faydası olacak.

3. kural yemek konusunda endişeniz varsa pratik hazırlayabileceğiniz malzemeleri yanınızda bulundurun. Ocağını sizinle paylaşacak bir cafe yada restaurant mutlaka bulursunuz:))

4. kural yanınıza alacağınız araç gereçlerin fonksiyonel ve hafif olmasına özen gösterin.

5.kural çocuğunuzun kirlenmesine izin verin. Hep temiz kıyafetle dolaşsın derseniz bütün tatili üstünü değiştirerek geçirirsiniz:)

6. kural çevreyi gezerken ona da anlatın, anlamadığını düşünebilirsiniz ama emin olun çevresinde gördüklerine sizden daha dikkatli bakar, inceler ve onunla iletişimde olmanız huysuzlanmadan gezinizi tamamlamanıza yardımcı olur.

7. kural işler ters giderse sakin olun! Evet bunu bende çok beceremiyorum ama son tatilde başardım:)
Panik yapmak sorunu çözme sürenizi uzatmaktan başka bir işe yaramıyor, sakince yapılmasını gerekeni belirleyip sonuca ulaşmaya çalışmak daha doğru. ( Dedim ya bende her defasında başaramıyorum ama olması gereken bu)

8. kural aslında tüm bu kuralları yerine getirebilmek için en önemli ihtiyacınız cesur olun! Çocukla yapılır mı diye düşündüğünüz tüm aktiviteler çokta güzel yapılır! Yeter ki siz cesaret edin! 

Hayatınızın en değerli parçası için sizinle birlikte olmaktan daha güzel bir şey yok çünkü!

24 Haziran 2015 Çarşamba

Kendime son ihtarımdır! ..... "DUR!"

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren başlıyor hayat mücadelemiz. Zaman çarkı dönüyor ve bizde o çarkın içinde tabi koşturup duruyoruz..
Büyümeye yetişmek, okula yetişmek, derslere, sınavlara yetişmek, mezun olup iş görüşmelerine yetişmek (ki şuan da bir iş bulup çalışan şanlı sayılıyor) .. şanslıysak işe yetişmek...Hep bir koşturma hali yani hayatımız..

Zaman içinde gelişen zevklerimiz, hobilerimiz, hayallerimizde kendilerine yer bulabildikleri sürece hayatımıza dahil olabiliyorlar! Ne zaman son bulacağı belli olmayan yaşantımız mecburi görevlerimizi yerine getirmeye çalışırken tükenip gidiyor özetle.

Yoğun geçen eğitim hayatı, üzerine iş buldum  çalıştım hadi daha iyisini buldum oraya geçtim, hadi kendimi kanıtlamalıyım çok çalışayım derken birde aklım fikrim uçtu aşık oldum iyimi:)) Eee her genç kızın başına geldiği gibi birde evlilik telaşı sardı full kapasite koşturan hayatımı...

Hayatında bir fincan alıp çeyiz olarak kenara koymamış ben kısa sürede çeyiz hazırladım yine maratondan hallice bir tempoda. Ve tabi düğün telaşı ev, eşya, düğün organizasyonu...Mutlu mesut kurduk yuvamızı:)  Bitti mi?

Tabi ki hayır:)

Türkiye de yaşıyorsanız hayatınızın dönemleri var siz isteseniz de istemeseniz de çevreniz size bu süreçleri hatırlatır:)) Evlenen her çift artık anne baba olmalıdır!

Şaka bir yana hayatımın en doğru kararı oğlum! İyi ki dünyaya geldi ve bana anne olmayı öğretti hala da öğreniyorum ve biliyorum daha yolum çok uzun...

Neyse konudan saptık ama bu detaylar önemliydi...

Yep yeni sıfatlarım vardı artık benim evlat, kardeş, arkadaş yada dostun yanında artık bir eş ve anneydim! Hemde çalışan bir anne..

Arada durmak gerektiğini işte tamda bu noktada anladım... Artık en büyük hayalim yataktan sakince ve esneye esneye kalmak oldu! Günlük yaşantımı ben değil her sabah kurulan bir robot yaşıyor gibi hızlıca fırla keremle ilgilen, vakit bulursan duş al, hazırlan evden çık işe git akşam zamanında çıkabilmek için nefes almadan işlerini bitirmeye çalış, akşam eve dön keremle yemek ye hızlıca mutfağı topla çünkü keremin uyku saati gelmeden oyun oynamalı onunla vakit geçirmelisin,sonra onu uyut, evi topla, ütün vs varsa yap, yoğurdunu mayala... sonra zaten uyuklamaya başla gece uyan keremi emzir uyut tekrar yat... sabah mı oldu  hadi bakalım baştan...

Hafta sonu mu? çalışan bir annenin hafta sonu çocuğundan başka yapacak ne işi olabilir ki kendine ait!!

Düşünüyorum da çok ama çookk uzun zamandır durmadım ben! En son atom tedavisi aldığım zaman dinlendirdim kendimi oda mecburen yani 1 ay odadan çıkmam bile yasaktı yaydığım radyasyondan dolayı:)))) Allah tekrar göstermesin ve öyle bir mola verdirmesin ama benim bir molaya ihtiyacım var.

Hiçbir şey düşünmeden, koşturmadan sakince yaşanacak bir zaman dilimi istiyorum! Çok mu?


22 Haziran 2015 Pazartesi

İlk yazı önemlidir...

Söze nereden başladığın mı önemlidir, ne anlattığın  mı bilemedim...

Büyük umut dolu bir başlık atsam da blog daki ilk yazım pek iç açıcı olmayacak. Malum yaşadığımız ülke koşullarında bir kadın olarak yaşamaya çalışmak artık hepimizi korkutuyor. Her gün yeni bir vahşet haberi alıyoruz, işin acısı duyduklarımız buz dağının sadece görünen yüzü! Çevremizde şahit olduğumuz olayların dışında aklımızın alamayacağı olaylar yaşanıyor ve yüzlerce hayat yitip gidiyor yada tamiri imkansız yaralar açılıyor...
Babanın, abinin ya da eşinin "iyi bir erkek" olması yeterli değil artık hayatta kalabilmek için! Sokakta günlük hayatında yanından geçen, aynı araca bindiğin, aynı mahallede oturduğun yada birlikte çalıştıklarının da "adam" olması gerekli....

Ne zamana kadar bu korkumuz devam edecek?
Neden gerçekten sesimiz duyulmuyor? Yaşamak istiyoruz diye çığlık attıkça..
Çözüm üretilmeli evet ama önce nedenlerini anlamalıyız toplum olarak ne ara bu kadar vahşi olabildik?

Dünya yavaşlıyor ama biz hızlanıyoruz. Günlerimiz saatlerimiz yapmak istediklerimize yetmiyor. Giderek daha fazla tüketmek en fazlasını tüketmek istiyoruz. Televizyon kanallarında sürekli köşklerde geçen diziler, yatlar katlar mücevherler gösterişli ve asıl önemlisi ahlaktan uzak yaşamlar! aldatmak, tecavüz etmek üzerine kurulu senaryolar.. Kim kimi öperse durumu!!
Topluma empoze edilen değersizlikler ve cehaletin sonucu bu yaşananlar.. Tabi cinselliğin tu kaka ayıp günah modunda öğretildiği nesli de unutmamak gerek.

Karşı cinsten biriyle ilişki kurmaya aciz, baktığı zaman bile tatmin olabilecek düzeyde sapık, hayatta amacı hedefi olmayan, insani sevgiden uzak kısacası "insan" demeye bin şahidin gerektiği varlıkların sokaklarda kol gezdiği bir dönemdeyiz kısacası...

Bir yerden başlamalıyız farkında olanlar daha çok bir arada olmalı daha çok emek harcamalıyız, yaşanabilecek bir ülke haline dönüştürmeliyiz. Yasalar, kanunlar, eğitim sistemi hepsi bir parça ve puzzle'ı  bitirebilmek için herkes yetkisi, sorumluluğu neyse yapmalı..

Her şeyden önce bir kadın olarak, bir anne olarak, bir kardeş olarak hepinizi daha duyarlı olmaya çağırıyorum sivil toplum kuruluşlarına, sosyal sorumluluk projelerine, sorunların çözümü olacak her türlü dayanışmaya destek olmalıyız.

Sevgilerimle..